31 Ocak 2017 Salı

İSLAMOFOBİNİN ASIL KAYNAĞI NEDİR?


www.deccaltehlikesi.imanisiteler.com

Pek çok ülkede, Müslüman nüfusun varlığına karşı duyulan tepkiler artıyor, her geçen gün yeni tedbirler alınıyor. İslamofobi terimiyle ise, tüm dünyaa İslam’a karşı yöneltilen korku sanki makul bir düşünceymiş gibi yansıtılarak, Müslümanlara duyulan nefret ve düşmanlık normalleştirilip sıradanlaştırılıyor. İslamofobi düşüncesini durdurmanın asıl yolu, hiç şüphesiz ki öncelikle ‘bağnazlık ile gerçek İslam’ın farkını anlatmaktır. Bu ise çift yönlü cehaletin giderilmesiyle mümkün olacaktır.

 
Eğitimsizlik, kültürsüzlük ve bunun sonucu olan cehalet bugün dünyanın tüm toplumlarını tehdit eden ortak bir sorun haline gelmiş durumda. Bir yanda halkının neredeyse üçte ikisi okuma yazma dahi bilmeyen bazı İslam ülkeleri, diğer yanda ise olanca modern ve medeni görünümüne karşın pek çok kritik konuda bütünüyle çarpık ve asılsız bilgilerle donanmış ya da son derece önemli gerçeklerden habersiz bir Batı toplumu...

Cehalet her ne kadar az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerinin, Ortadoğu ve İslam ülkelerinin halklarıyla özdeşleştirilmek istenen bir kavram olsa da, biraz yakından incelendiğinde aslında bunun Batı toplumlarında da çok yaygın bir hastalık olduğu görülüyor. Zira bilgi sahibi olmak yalnızca okuma-yazma bilmek, belli öğretim kurumlarını tamamlamak, belli alanlarda uzmanlaşmak değildir. İnsanın kendi hayatını, varlık amacını, etrafında olup biten olayları ve bu olayların ardındaki hikmetleri anlamasını sağlayacak doğru bilgilerden yoksun olması, bir de üstüne bu en hayati konularda kulaktan dolma, yanlış ve çarpık bilgilerle yüklü olması, aslında cehaletin en ileri derecesidir.


Adnan Oktar Diyor Ki...



Mehdiyeti ve İsa Mesih'in gelişini inkar eden düşünceyi, İslam alemine bundan 200 yıl önce dahil eden güç, İngiliz derin devletidir.

http://www.harunyahya.org/tr/Adnan-Oktarin-Sohbetlerinden-Secme-Bolumler/238443/Ingiliz-derin-devleti-Muslumanlara-Musluman-gorunumlu-munafiklarla-saldiriyor

HANGİ CANLILAR DRONELARA İLHAM KAYNAĞI OLUYOR?





Yusufçuk böceğinin manevra kabiliyeti, ateş böceğinin yüzde yüz verimle ışık üretmesi, baykuşun tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirmesi… Birçok canlının sahip olduğu bunlara benzer özellikler, yüzyıllardır insanları hayran bırakmıştır. Öyle ki bu özellikler bilim adamlarına ilham kaynağı olmuş ve yeni bir bilim dalının ortaya çıkmasını da sağlamıştır.
Biyomimetik (biyomimikri), ilk defa Montanalı bir yazar ve bilim gözlemcisi olan Janine M. Benyus tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Türkçe karşılığı “biyotaklit” olan bu kavram, daha sonra pek çok kişi tarafından yorumlanmış ve uygulamaya geçirilmiştir. “Doğadaki canlılardan taklit” anlamına gelen ve özellikle son dönemlerde teknoloji dünyasında adından sıkça söz edilen bu bilim dalı, insanlara önemli ufuklar açmıştır. Örneğin; Interface Focus dergisinde Aralık 2016’da yer alan son araştırmalara göre Drone adı verilen uçan robotlar yani insansız hava araçları doğadan ilham alınarak tasarlanmaktadır. Droneların geliştirilmesi için örnek alınan bu canlılardan bazıları şöyledir: 
Günlerce Uyumadan Uçabilen Kuşlar
Bazı kuş türleri, göç esnasında günlerce hatta aylarca hiç dinlenmeden ve uyumadan uçabilir. Bilim adamları da, yıllardır kuşların bunu nasıl başardıklarını araştırmaktadırlar. Önceleri kuşların “tek kürelik uyuma” denilen bir yöntemle bunu başardıkları düşünülüyordu. Bu yönteme göre kuşların tek gözlerini açık tutarak beyinlerinin bir yarım küresini çalıştırdıkları ve bu sırada diğerini dinlendirdikleri sanılıyordu. Fakat son yapılan araştırmalar gösterdi ki korsan kuşu (Fregata minor) denilen kuşlar, aynı anda hem uçup (yükselme ya da süzülme anında) hem de “mikro-uyku” ile beyinlerini dinlendiriyorlar.. İşte bilim adamları da bu kuş türü gibi günlerce hatta aylarca durmadan havada kalabilecek dronelar üzerinde araştırmalarına devam ediyorlar.



Yaratılış gerçeği bir okyanus, Darwinistlerin teorisi olan evrim ise sadece bir damlayı oluşturuyordu, fakat onu da buharlaştırdık.
ADNAN OKTAR

http://kurandaevrimyok.com/

30 Ocak 2017 Pazartesi





Sn. Adnan Oktar'ın "Rumilik Tehlike mi?" isimli yeni kitabı çıktı. Ücretsiz olarak buradan okuyabilirsiniz.http://www.harunyahya.org/…/Kitap…/238592/Rumilik-Tehlike-Mi

İnşaAllah Sözüne Karşı Saygıya Uygun Olmayan Üslup, Mevlana’nın -Haşa- Allah Gibi Gösterilmesi

Mevlana, bir işin yapılmasını emreder. Şeyh Muhammed Hadim, ‘inşaAllah (Allah dilerse)’ deyince Mevlana bağırır. “A aptal, ya söyleyen kim?” (Mevlana Celaleddin, A. Gölpınarlı, İnkılab Kitabevi, 1985, 4. Basım, s. 196)

“İnşaAllah” Demek Allah’ın Emridir

Ancak: “Allah dilerse” (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: “Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.” (Kehf Suresi, 24)

Peygamberimiz (sav), İnşaAllah Demenin İmanın Kemalinden Olduğunu Bildirmiştir

İnsanlar için “inşaAllah” demekten daha faziletli itaat edicilik yoktur. (Hadis-i Şerif)

Bir kişinin bütün sözlerinde “inşaAllah” demesi onun imanının kemalindendir… (Camiu’s-Sağir; 2486)

25 Ocak 2017 Çarşamba

Rusya’ya yönelik provokasyonlara dikkat




İngiltere, son dönemde Rusya ile potansiyel bir savaşın sözcülüğünü üstlendi. Önce Mayıs ayında NATO Avrupa ordularının eski komutanı General Sir Richard Shirreff’in 2017  (2017 War With Russia) kitabı ortaya çıktı. Ardından Dışişleri Bakanı Boris Johnson, İngiliz halkını Rusya’ya karşı sokak gösterilerine çağırdı. Geçtiğimiz hafta Savunma Bakanı Michael Fallon ise “2017 yılında savaş ihtimali az ama İngiltere iki yıl içinde Rusya ile savaş için hazır olmalıdır” ifadelerini kullandı. Ülkeler arasında Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı dönemleri aratmayan bir gerilim tırmanmakta. Rusya ile batı bloku arasındaki bir savaşın tüm dünyayı da içine çekeceğini göz ardı etmekteler.





Oysa, bundan sadece 100 yıl önce, dünya 4 yıllık ağır bir savaşın içine sürüklenmişti. Avrupalı devlet adamlarının hırsı, 3 hafta içinde, dünyayı geri dönüşü olmayan bir çatışmanın içine soktu. Bu çatışma I. Dünya Savaşı’ydı ve 20 milyon cana mal oldu. 20 yıl sonra, daha barış anlaşmalarının mürekkebi kurumadan çok daha ölümcül bir başka dünya savaşı patlak verdi. Taraflar barış masasına oturana kadar 50 milyon kişi çoktan can vermişti. Bütün bunlardan bir yüzyıl sonra, kuşkusuz şartlar çok farklılaşmıştır. 21. yüzyıldaki muhtemel küresel bir savaşta birkaç yüz milyon can kaybından bahsedilecektir. Dünyada kimsenin milyonlarca canla oynamaya hakkı yoktur.


Rusya ile savaş gerilimi 20. yüzyıldan kalma takıntılı bir politikadır. Bugün artık iki kutuplu, karşıt cepheli bir dünya yoktur. Ülkeler ticari, sosyal, kültürel ve ekonomik bağlar ile derinden bağlanmışlardır. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde kara propaganda da eskisi kadar sonuç vermemektedir. Dünyanın büyük çoğunluğu, doğru bilgiye, 30 yıl önce hayal bile edilemeyecek bir hızla ulaşmaktadır. Savaş çığırtkanları için kitleleri aldatmak, gereksiz savaşlara sürüklemek eskisi kadar kolay olmayacaktır.


Şu anda yaşananlar gelip geçici bir kriz olarak değerlendirilebilirdi. Fakat siyasi gerilime paralel olarak askeri tedbirlerin de gelmeye başlaması gerilimin artmasına neden olan unsurlar arasında. İlk hareket Atlantik Konseyi’nin çağrısı ile Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerine NATO birliklerinin yerleşmesi oldu. 2016 Haziran ayındaki Varşova zirvesi ile birlikte Rusya’nın doğu sınırlarındaki asker sayısı hızla arttı. NATO’nun Karadeniz’e yayılma planı ile birlikte Rusya etrafındaki çember tamamlanmış olacak. Askeri hareketlenmenin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda siyasi gerilimin azalması mümkün olmayacaktır.

Devamını Okumak için Tıklayınız







24 Ocak 2017 Salı




Derin düşünmek, bazı insanların sandığı gibi, sadece kendini dış dünyadan soyutlamak, karanlık bir odaya kapanıp uzun uzun düşüncelere dalmak değildir. Derin düşünmek yüzeysel değerlendirmelerden kaçınmak, olayların gerçek yüzünü görebilmek, gerçek mahiyetini kavrayabilmektir. Bunun için Kuran ahlakını yaşamak olayları bu doğrultuda değerlendirmek gerekir. Derin düşünmenin temelinde, etrafımızda var olan Yaratılış delillerini kavrayabilmek, Allah’ı ve Kuran’ı iyi tanımak, herşeye Allah'ın Kuran'da öğrettiği ahlakla ve ruhla bakmak gerekir.
Resim yazısı ekle
kanguru yavrusu döllenmeden 33 gün sonra henüz 1 cm. boyundayken doğar. Yavru 3 dakika sonra annesinin kesesine varır. Annesinin meme ucuna tutunur ve süt emmeye başlar. Yavru, anne karnında geçireceği gelişimini annesinin kesesinde geçirir. Bu mucize Allah'ın yaratma sanatına bir delildir.
CANLILAR EVRİMLE DEĞİL ALLAH'IN YARATMASIYLA VAR OLMUŞLARDIR.

Sünni-Şii düşmanlığı yoktur, yalnızca provokasyon vardır














Devamını Okumak için Tıklayınız










Darwinizm,Allah'ın varlığ ını tümden inkar eden, ahir zamanın en büyük deccali felsefesidir. Devletin kurumlarıyla bu sapkın felsefenin savunulması kabul edilemez.

http://kurandaevrimyok.com/




950 gram saf bal için 17 bin bal arısı 10 milyon çiçek dolaşır.

Amerika - Türkiye ilişkilerinde yeni bir sayfa

8 Kasım’da Amerikan halkı 45. başkanını seçti. Böylece tüm dünyanın ilgiyle izlediği bir yıllık zorlu kampanya dönemi  sona ermiş oldu. Seçim sonuçlarının dünyanın hemen hemen her ülkesini etkileyecek olması seçimin tüm dünya tarafından yakından takip edilmesine neden oldu. ABD ile son zamanlarda gerginleşen ilişkileri nedeniyle Türkiye için de seçim sonuçları oldukça önem taşıyordu.  






Amerikan halkı 2008 yılında Obama’yı seçerken artık ülkelerinde birşeylerin değişeceği umudunu taşıyordu çünkü Obama’nın seçim kampanyası tamamen “değişim” üzerine idi. Ne var ki bir kaç istisna dışında değişen hiç bir şey olmadı. Obama II. Dünya Savaşından beri yönetime gelen kişilerden herhangi biri oldu; uyguladığı politikalar önceki yönetimlerle büyük çapta benzerlik gösteriyordu. Obama göreve ilk geldiğinde Türkiye ABD ilişkilerini geliştirme konusunda umutluydu. Obama’nın Türkiye’ye resmi ziyareti bu umudu daha da güçlendiren bir faktör oldu. Türkiye-ABD ilişkileri Obama’nın başkanlığının ilk yıllarında gelişmiş olsa da daha sonra ABD’nin bölgede şahin politikalar izlemesi ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD’ye askeri destek sağlaması nedeniyle gerilim daha da arttı.


Ana akım medyanın Hillary Clinton’a sağladığı güçlü desteğe rağmen Amerika halkı yeni başkanları olarak Trump’ı seçti. Obama yönetiminden sonra artık geleceğe daha umutla bakıyorlar. Bu durum Amerikan halkının güçlü iradesine işaret ederken temel değerlerine geri dönmeye ne kadar istekli olduğunu da gösterdi. Trump iktidara yürürken Amerika’yı ön plana alacağını, dünyanın çeşitli çatışma bölgelerine müdahale etmekten çok kendi insanına odaklanacağını vaad etmişti. Halk Clinton’ı seçmeleri durumunda şu anki yönetimle aynı politikaları izleyeceğini ve değişim taleplerini karşılamayacağını biliyordu. ABD ve dünyanın yeni yönetimde nelerle karşılaşacağını öngörmek için her ne kadar erken olsa da, Trump’ın ABD’nin yerleşik düzeninden farklı bir başkan portresi sergileyeceği ortada. Sonuç olarak Trump dönemi dünya çapında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.


Kabul konuşmasında ortaya koyduğu dış ilişkilerdeki olumlu bakış açısı ve birleşik Amerika söylemi, seçim sonrası konuşmaları ve danışmanlarının yorumları, Trump’ın başkanlığı boyunca izleyeceği yönetim konusunda bazı ipuçları vermektedir. Bu nedenle Trump’ın başkan seçilmesini hem Türkiye hem de tüm Ortadoğu açısından ele almak istiyorum.

Devamını Okumak için Tıklayınız









İNSANIN “EVRİMSEL MERHALELER” SONUCU YARATILDIĞI YANILGISI

“Size ne oluyor ki, Allah’tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır.” (Nuh Suresi, 13-14)

Evrimsel yaradılışı savunanlar yukarıdaki ayette geçen “tavır tavır” kelimesini “evrim merhalelerinden geçirerek” şeklinde çevirirler. Oysa ayette geçen Arapça “etvaren” kelimesinin “evrim merhaleleri” şeklinde çevrilmesi bu kişilerin şahsi yorumlarıdır ve İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul görmemektedir.

“Etvar” kelimesi “tavır, halet, durum” anlamına gelen “Tavru” kelimesinin çoğuludur ve Kuran’da bu şekilde başka bir ayette geçmemektedir. İslam alimlerinin bu ayetle ilgili tefsirleri de bu gerçeği ortaya koymaktadır:

Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim Tefsiri’nde bu ayeti “Oysa o sizi aşama aşama birçok hallerden geçirerek yaratmıştır” şeklinde tercüme etmiştir. Ayetin tefsirinde bu aşamaları “evrim mertebeleri” şeklinde ifade etmiştir. Ancak burada “evrim merhaleleri” ifadesi ile kastedilen mananın insanın farklı bir canlı türünden kaynaklandığını öne süren evrim teorisi ile hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim tefsirin hemen devamında bu aşamaların neler olduğu şöyle ifade edilmektedir.

“…Ebu’s-Suud’un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Müminun, 23/14). Bunları yapan o güzel yaratıcı ululama ve saygıya layık değil mi? O sizi daha başka bir şekil ve yaratışla yükseltemez mi? Yahut ezip yok ederek elem verici o azaplara düşüremez mi? Siz niye bunları düşünmüyorsunuz?”

Elmalılı’nın yukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, bu ayette geçen aşamalar bir insanın sperm olarak ulaştığı anne rahminde, önce embriyo, ardından bir et parçası, sonra kemik ve et haline gelişip, sonra da bir insan olarak dünyaya gelişini ifade etmektedir.
İmam Taberi’nin Tefsiri’nde Nuh Suresi’nin 14. ayeti Halbuki O sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır” şeklinde çevrilmiş ve “ Önce sperma halindeydiniz; sonra sizi kan pıhtısına, ondan sonra da bir çiğnem et parçasına dönüştürüp yarattı” şeklinde açıklanmıştır. (Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 6. cilt, s. 2631)

Ömer Nasuhi Bilmen ise ayeti Halbuki, sizi muhakkak türlü türlü derecelerde yaratmıştır” şeklinde çevirmiş ve şu şekilde tefsir etmiştir:

“ O Haalık-ı Kerim (sizi muhakkak türlü türlü derecelerde) muhtelif suretlerde (yaratmıştır) Siz bidayeten birer nutfe idiniz, sonra kan parçası, et parçası, kemik sahibi oldunuz, sonra da bir insasn olarak vücut sahasına atıldınız. Bütün bu muhtelif, ibret feza hadiseler, inkilaplar, bir Haalık-ı Hakim’in varlığına, kudret ve azametine birer parlak delil değil midir? Ne için siz kendi yaradılışınızı hiç düşünmüyorsunuz!” (Ömer Nasuhi Bilmen, Kuran-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, cilt 8, s. 3851)

Görüldüğü gibi İslam alimleri Nuh Suresi’nin 14. ayetini ittifakla aynı şekilde yorumlamış, sperm halinden insan haline geliş arasındaki aşamalar olduğunu ifade etmişlerdir. Ayetin bu şekilde yorumlanması gerektiği ise, “Kuran ayetlerinin yine Kuran ayetlerine göre tefsir edilmesi” prensibi gereğince açıktır. Çünkü Allah başka ayetlerde insanın yaratılış aşamalarını anne rahmindeki aşamalar olarak anlatmaktadır. Dolayısıyla “etvaren” kelimesinden bu mananın çıkarılması gerekir. Bu kelimeden, insanın kökenini bir başka canlı türüne bağlamaya çalışan evrim teorisine dayanak aramak, dayanaksız bir yorumdur.

Suriye’de toprak bütünlüğü Ortadoğu için önemlidir

Önümüzdeki günlerde 15 gün arayla Suriye’nin geleceği ile ilgili iki önemli toplantı gerçekleşecek. Toplantıların ilkinde taraflar, 23 Ocak’ta, ateşkesin başlamasında büyük rol oynayan Türkiye ve Rusya öncülüğünde Kazakistan’ın başkenti Astana’da toplanacaklar. Ardından 8 Şubat’ta Birleşmiş Milletler öncülüğünde Cenevre Toplantısı gerçekleşecek. Bu toplantı, 2012, 2014, 2016 yıllarında gerçekleşen toplantıların 4. turu olacak. Her iki toplantının da ana gündemi, ülkede kalıcı barış için ortak bir yol haritası geliştirmek olacak. Kalıcı barışın sağlanması durumunda ise Suriye’nin idaresinin ve altyapısının yeniden yapılanması planlanacak. Altı senedir birbirleri ile kıyasıya savaşan tarafların bir yönetim altında birleşmesi önemli bir problem olarak öne çıkıyor. Fakat Ortadoğu’nun ve büyük resimde İslam aleminin geleceği için, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması çok önemli.






Son dönemde uluslararası medyaya birbiri ardına Ortadoğu’yu bölen haritalar servis ediliyor. Bir kısım mahfillerde yeni siyasi harita mühendisliği yapılmakta. Bu yeni haritalar Libya’dan Pakistan’a kadar 19 İslam ülkesini ve bu ülkelerde yaşayan yaklaşık 650 milyon Müslümanı etkisi altına alacaktır. Bir kısım derin güçlerin özellikle Ortadoğu için planladıkları kanlı senaryo gerçekleşecek ve Müslüman ülkelerin yeniden bölünmesi ile dünya, daha tehlikeli bir yer haline gelecektir. Söz konusu plan dahilinde on yıllarca sürecek yeni iç savaşların çıkması hedeflenmektedir. Bu sinsi planın mutlaka önüne geçilmelidir. İslam aleminin ihtiyacı yeni çatışma ortamları, yeni bölünmeler, yeni ayrılıklar değildir. Ortak noktaları arttırıp birleşme zamanıdır.

 Parçalanmış Ortadoğu haritalarının ilki Soğuk Savaş’ın ardından İngiliz tarihçi Bernard Lewis tarafından çizildi. Güncellemesi Amerikan istihbarat görevlisi Yarbay Ralph Peters imzasıyla 2006 yılında ortaya çıktı. Ardından Ocak 2008’de Atlantic Monthly dergisinde Jeffrey Goldberg’in makalesi ve 25 Eylül 2008’de Amerikan kongresine sunulan Kenneth Katzman imzalı rapor ile iki yeni harita daha geldi. Bu tarihten günümüze Wall Street Journal’da, The Atlantic’te, BBC’de, New York Times’da, Pakistan Defence’de, Washington Post’ta, Reuters’de, Huffington Post’da birbirinden farklı birçok “Yeni Ortadoğu Haritası” yayınlandı.


Düşünce kuruluşları ya da medya kurumları, bu haritalarla, temsil ettikleri merkezlerin siyasi veya ekonomik çıkarlarına göre yeni sınırlar çizdiler. Masa başında çizilen bu sınırlar arasında kısmi farklılıklar olsa da hepsinin ortak bir noktası vardı. Bugünün Müslüman devletlerinin yıkılıp, yerlerine Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da yeni 15 küçük devletçik kurulması hedeflenmekteydi. Bu haritaların gerçek hayat uygulamaları bugün Yemen, Libya, Suriye, Irak ve Afganistan’da yaşanmaktadır. İslam aleminin toplu halde, bu bölme politikalarına karşı dur demeleri gerekmektedir. Suriye barış görüşmeleri bu konuda çok uygun bir direnç noktası olacaktır.

Devamını Okumak için Tıklayınız









Karnında polen kalıntıları olan 47 milyon yıllık arı kuşu fosili bulundu. Canlılar evrim geçirmedi yaratıldı.

http://yaratilis.com/index.php/evrim-organize-bir-aldatma-operasyonu-mu/

Sosyal Medya Sevgi için Çalışacak

Goebbels ve Hitler 20. yüzyılı kana bulayan eli kanlı iki caniydi. 9 milyon Almanı ırkçı ideallerin peşinde ölüme sürüklediler. 2. Dünya Savaşı adı verilen bu toplu katliam 70 milyon insanın canına mal oldu. 2 psikopat katilin en önemli silahı propaganda yöntemleri idi. Nazi propaganda örgütünün devreye soktuğu yalanları dönemin tüm iletişim kanallarında hiç durmadan tekrarlayarak insanları kandırdılar, manipüle ettiler. Milyonlarca Almanı sonu gelmez bir savaşın içine sürüklediler.






Yalana dayalı propagandayla kitleleri yönlendirmek kuşkusuz sadece Nazilerin kullandığı bir yöntem değildi. Bolşevikler, Kızıl Kmerler ve daha birçokları için propaganda vazgeçilmez bir silah oldu. 21. yüzyılda ise gelişen teknoloji başta terör örgütleri olmak üzere, manipülasyon yapmak isteyen odaklara geniş imkanlar sağlıyor. Internet ve akıl almaz bir hızla gelişen sosyal medya, çoğu zaman yalanların kolayca ortaya atıldığı, tek bir tuşla dünyanın dört bir yanına ulaştığı, birkaç saniye içinde milyonlarca kez tekrarlanabildiği bir mecra haline geldi. Barış, dostluk ve iyilik için kullanıldığında son derece faydalı bir araç olan sosyal medya kötülüğü yaymak isteyenlerin elinde tehlikeli bir araca dönüşüyor. Her gün defalarca denetimsiz, kontrolsüz, isimsiz, imzasız, provokatif, manipulatif bilgi bombardımanına tutulmaktayız.


Bugün yaklaşık 2 milyar insan sosyal medya kullanıyor. Akıllı cep telefonlarının hızlı yükselişi ile 2020 itibariyle bu rakamın 3 miyara ulaşması bekleniyor. Facebook 1,7 milyar aktif üye ile dünyanın %20’sine ulaşmakta. Youtube’ın 1 milyar, Google+’ın 550 milyon, Instagram ve Linkedin’in 400’er milyon,  Twitter’ın 350 milyon, Snapchat  ve Pinterest’in ise 100’er milyon üyesi var. Rus Facebook’u olarak adlandırılan Vkontakte 10 yılda 400 milyon üyeye ulaşırken, Çin Facebook’u Q-zone aynı sürede 1 milyar sınırına vardı. Bu sosyal medya platformları peşlerinde mesajlaşma uygulamalarını da getirdi. İnsanlar çoğu zaman telefon yerine WhatsApp, Facebook Messenger ya da Wechat’i kullanmaya başladılar. WhatsApp, Wechat ve Facebook Messenger 1 milyar üye sınırını ilk aşanlar oldu. QQ ise 2016 itibariyle 900 milyon kullanıcıya sahip. WhatsApp ve Facebook Messenger’da günde 60 milyar mesaj gönderiliyor. İletişim çağı olarak da adlandırılabilecek 21. yüzyılda insanlar tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar iletişim halindeler.


Bugün Occupy Wall Street, Black Lives Matter gibi protesto hareketleri sosyal medya üzerinden örgütleniyorlar. Arap baharında ya da Avrupa sokak gösterilerinde Facebook büyük lojistik destek sağladı. Sosyal medya ve iletişim çağı 21. yüzyıl neslini de ortaya çıkardı. Y-generation ya da Millenials olarak adlandırılan 1990 ve 2000 doğumlulardan oluşan bu nesil yeni bir kültürü temsil etmeye başladı.

Devamını Okumak için Tıklayınız